‘…Diyanet’in yayınladığı 2 ciltlik ilmihalden edindiğim bilgi sayesinde, sandığımızın aksine müctehid olmayan Müslümanların bir mezhebin görüşlerine bağlı kalmak zorunda olmadığını, sadece müctehidin kendi ictihadına göre amel edeceğini öğrendim. Peki bu durumda parmağı Hanefi mezhebine göre abdesti bozulacak kadar kanayan Hanefiliği benimsemiş bir Müslüman Şafii’ye uyup ‘abdestim bozulmadı’ diyerek namaz kılabilir mi? (Bir başka deyişle neden yeniden abdest alır?) Veya Ramazan’da acıkıp susayan bir Hanefi mezhebi mensubu ‘Şafii’de kefaret sadece cinsel ilişki ile gerekir’ diyerek orucunu Ramazan’dan sonra sadece kaza etmek üzere bozabilir mi? (Bir başka deyişle neden bozmaz?)’.
Gerekli gördükçe bana soru yazan ve cevap bekleyen, okuduğunu dikkatli ve şuurlu okuyan bir okuyucum bu defa ondört kadar soru göndermişti. Bunların bir kısmı Ramazan, Kadir Gecesi gibi bugün için güncelliği bulunmayan sorular; bunlara inşaallah zamanı gelince cevap yazarız. Yukarıdaki gibi her zaman güncelliği bulunan sorularına ise arada bir cevap yazacağım. Bugünkü başlık onun sorusunun da başlığıdır.
Cevap:
Taklid, telfik, mezheb vb. konularda geniş bilgi edinmek isteyenlere benim ‘İslam Hukukunda İctihad’ isimli telif, ‘Dört Risale’ isimli tercüme kitaplarımı tavsiye ederim. Bu kitaplarda müctehid olmayan müminlerin bir müctehidi taklid etmesi gerektiğini, ama tek müctehide (mezhebe) bağlı kalma mecburiyetinin bulunmadığını Hanefî mezhebi fukahasının da eserlerinden nakıllerle açıkladım. Burada bir özet vereyim:
Taklit, deliline bakmadan bir müctehide itimad ederek onun ictihadı ile amel etmektir. İltizâm, bir müctehidin bütün ictihadlarını -bir bütün hâlinde- taklit etmeye karar vermek ve bunu uygulamaktır. İntikâl, bir mezhebi iltizam ettikten sonra, ya bütün olarak, yahut da bazı meselelerde ondan ayrılarak bir başka mezhebin hükmünü uygulamaktır. Bir veya birkaç meselede, bir mezhebe intikâl edince, o meselenin ait olduğu ‘bütün’de bu mezhebe uygun hareket edilirse telfik değil, intikâl gerçekleşmiş olur. Meselâ bir Şâfiî Müslüman, kadına dokununca abdestin bozulmaması konusunda Hanefî mezhebine intikâl eder de, abdestin bütününde (diğer hükümlerinde de) Hanefî mezhebine uygun hareket ederse -meselâ bir yeri kanayınca abdestin bozulduğunu kabûl ederse- telfik değil, intikâl yapmış olur. Ancak aynı misalde, Hanefî mezhebine, abdestin bütününde uymaz, örnek olarak “kanamanın abdesti bozmaması bakımından Şâfiî mezhebini taklit ederse”, bu iki taklidi bir abdest olayında gerçekleştirirse, telfik yapmış olur. Telfikı caiz görenlere göre bunda bir sakınca yoktur. Telfikı caiz görmeyenlere göre ise abdestin tamamında intikâl ettiği mezhebin ictihadlarına uygun hareket etmesi gerekir.
Telfik caizdir diyen fukahaya göre abdestte telfik yapan, namazını da eski mezhebinde veya kısmen intikâlde bulunarak, yahut da telfik yaparak kılabilir. Telfikı caiz görmeyenlere göre abdestte Hanefî mezhebini taklit eden Şâfiî, telfik değil de intikâl yapmış ise namazda da Hanefî mezhebine riâyet edecektir. Abdest alırken telfik yapmış olursa namaz kılamaz; çünkü bunlara göre abdesti yok sayılır.
Kafaları karıştırmamak için şunu söyleyebilirim: Din bilgisi (ictihad veya tahkik derecesinde) yeterli olmayan bir mümin, itimad ettiği bir alime sorar veya onun kitabını okur, o alimin mezhebi hangisi olursa olsun aldığı cevabı uygular. Bunda hiçbir sakınca yoktur.
Bir mümin, acıktım susadım diye keffareti gerekli görmeyen bir müctehide uyarak orucunu bozamaz; çünkü meşru mazeret bulunmadan Ramazan’da oruç tutmamak (bozmak) bütün müctehidlere göre haramdır.
Hayretin Karaman
Yenisafak